Hiç kendini bir dağın yamacından aşağı bırakmayı hayal ettin mi?

Yüksek bir dağın yamacından ya da bir uçaktan kendini aşağıya bıraktığını düşün. Rüzgarın yüzüne vurduğunu, bulutların arasından kayıp gittiğini, masmavi gökyüzünü kucaklayıp bir kuş misali havada süzüldüğünü hayal et. Düşün ki yere indiğin zaman ayaklarının üzerinde olacaksın ve sanki sadece bir basamak yükseklikten atlamışçasına -hafif sert- bir iniş yapmışsın gibi canın hiç yanmayacak. Hep yerden gökyüzünü izlerken bu sefer gökyüzünden bulunduğun yeri izlemenin keyfini çıkaracaksın. İstediğin zaman bunu tekrar tekrar yapacak ve uçmanın tarif edilemez bu güzelliğini defalarca yaşayabileceksin.

İnsanoğlu varoluştan beri kuşlara özenmiştir hep. Da Vinci kuşları inceleyip insanları uçurmanın yolunu aramış, Hazerfan Ahmet Çelebi tüm yasaklara rağmen sonu sürgünle bitse de kuşlar gibi kanat takıp uçmuş, bir balonla 80 günde devri alem roman olmuş, şu anda mesafeleri kısaltan uçaklar ve hava araçları hep bu merak sayesinde keşfedilmiştir. Hatta uzaya bile bizi götüren bu meraktır.

Uçmak güzel bir duygu. Ben yaşadım. Bunu uçakta çok fazla hissedemiyorsunuz ancak sırtınızda bir paraşütle yüksekten atlayınca... Tarif edilemez diye tanımladığım duygu işte bu.  

Gökhanım ve ben evliliğimizin ilk yıllarında otellerde tatili tercih eden bir çiftken daha sonra ilk defa gittiğimiz yerleri otelde kaldığımız zaman yeterince gözlemleyemediğimizi farkettik. Sonra bir karar verdik; konaklamaya az para verip gezmek, yeni şeyler deneyimlemek ve alışveriş için daha fazla bütçe ayırmak kesinlikle doğru bir tatil için gerekli olandı.  Fethiye tatilimizi de bu şekilde gerçekleştirdik. 

Bulabildiğimiz en uygun fiyatlı pansiyonda oda ayarladık (fiyat kadar pansiyonun yeri de bizim için önemliydi ne olsa akşamları merkezde vakit geçirmek ya da bir yerden başka bir yere ulaşımda zaman ve para harcamak anlamsızdı.) Bu tatilimiz ekstrem bir tatil olacaktı. 2 ay öncesinden bilgisayarın başına oturduk ve Fethiye'de yapabileceğimiz her şeyi araştırıp bir çok tur firması ile görüşerek bütçemize en uygun şekilde dolu dolu bir tatil planladık. Neler mi vardı bu tatilde; 

- Fethiye'ye gidip de Ölüdeniz'de denize girmeden olmazdı mesela:

Ölüdeniz gerçekten bahsedildiği kadar güzel. Bir tarafı açık deniz, tertemiz kumsalı, hafif dalgaları, biraz çakıllı kumsalı ama muhteşem. Siz de benim gibi dalgada yüzemeyenlerdenseniz ve çarşaf gibi bir deniz benim denizim diyorsanız, diğer tarafı tam size göre. Bu taraf daha çok göle benziyor hatta uç kısmında sazlıklar var. Tabi su burada diğer taraf gibi çok fazla kendini yenileme fırsatı bulamadığı için o tarafa oranla daha az temiz ama yine de temiz. Kumsal müthiş, kabin ve tuvaletler temiz. Kesinlikle ölmeden önce görülmesi, mutlaka en az bir kere denize girilmesi gereken bir yer. Tereddütsüz gidin derim.



- Gitmişken Jip Safariye katılmamak ta olmazdı:

Hava inanılmaz sıcak. Üzeri açık bir jip, bizim üzerimizde şortlar, plaj kıyafetleri öğle sıcağında toz toprak geziyoruz. Bazen ağaçların arasında bazen kuru topraklarda yol alırken hep tetikteyiz. Neden mi; her an bir yerden birisi çıkıp da bizi ıslatacak diye. Yanlış duymadınız kimin elinde su tabancası ya da hortumla çıkıp üzerimize su sıkacağı belli olmuyor. Oradaki halk, özellikle çocuklar bunu eğlence haline getirmiş. Turist olarak siz de bu deneyimi kesinlikle eğlenceli buluyorsunuz. Özellikle de sıcaktan isyan ettiğiniz sırada birisinin üzerinize su atması müthiş bir şey. 😅 Neredeyse tüm çocukların elinde su tabancaları sipere yatmış sizi bekliyorlar dersem abartmış olmam. Bu arada bağ ve bahçelerin arasından geçerken orada yaşayan ve bahçelerini sulayan kadın ve erkekler de hortumlarla bizleri gördüğü gibi üzerimize su atıp hoşgeldiniz diyerek bağırıyorlar.

Bizim ekip biraz çılgındı. Hepimiz yerli turisttik. Özellikle araçta 4 arkadaş olarak tatil yapan gençler epey hınzır çıktı ve bunlarla yetinmeyip turdaki diğer araçlara hatta farklı turların araçlarına kovalarla sular attı. Daha sonra bizi mola yerine götürdüler. Buranın adeti de suyunun buz gibi ama abartısız buz gibi olmasıydı. Topladılar bizi suyun etrafında hadi bakalım bu suya atlayıp 5 dakika durun size hediyemiz var dediler. Atlayan herkes soğuktan dondu ve kimse 5 dakika kalamadı. Gökhanım da benim "gazımla" atladı ancak nafile. Tabi ben durur muyum hiç, su ne kadar soğuk diye bakmak için ben de atladım ve tabi ki fazla kalamadım. 😕 Sonra şelalenin altında şansımızı denedik. Hiç de farklı değildi. Son durağımız ve ilk hedefimiz Saklıkent'e giderek günümüzü bitirdik. Burayı anlatabilir miyim diyorum ama o kadar çok anlatan var ki, bence gidip kendi gözünüzden görmeniz lazım.






- Hazır oradayken rafting de yapalım bari...

Ertesi gün yine sabahın köründe düştük yollara. Bir yol ki ormanın içinden hem git git bitmiyor hem de gittikçe güzelleşiyor. Kendimi servisten atıp ormanın içinde kaybolmak istediğimi hatırlıyorum. Gittiğimiz yerde bize bir brifing verildi ancak önce karnımız doyuruldu tabi 😊 onu atlamamak lazım. Harika bir köy kahvaltısı ile güne başlamak gibisi yok. Sonra giydik kıyafetleri hadi bakalım Dalaman Çayı'na. Orada bizi ekiplere böldüler ve kürek kullanarak botu yönetmek ile ilgili kısa bir brifing daha aldık. Şimdi artık rafting zamanı.
Çay'da giderken bazı yerler oldukça sakindi. İki sevgilinin kayıkla kürek çekip gezmesi gibi diyebiliriz, o derece yani. Bazı yerler ise gerçekten zor, engebeli ve kayalıklıydı. Ne zaman zor bir yeri geçsek tüm ekip kürekleri havaya kaldırarak bunu kutluyorduk. Bir yerde neredeyse botumuz devriliyordu son anda zor topladık. Müthiş heyecanlı ve yorucuydu. Dönüşte bir de bizi bol proteinli bir yemekle doyurdular ki hiç bu kadar acıktığımı hatırlamıyorum. Bence suyu, macerayı ve sporu seviyorsanız raftinge bayılacaksınız.



- Yelkenli ile bütün koyları dolaştık ve gittiğimiz her yerde denize girdik o da güzel ve tüm günümüzü alan bir aktiviteydi ve sanırım bir tek bu turda dinlendik. 😄


- Esas amaca gelirsek yaklaşık 2000 metre yükseklikteki Babadağ'ın zirvesinden atlamamak olmazsa olmazımızdı.

En güzeline en sona bırakalım ve Fethiye'ye yamaçtan atlayıp, gökyüzünden süzülerek veda edelim dedik. Sabah sabah 2000 metre yüksekliğe doğru yola çıktık. Servislere binmeden önce hepimizin co-pilotları belirlendi. 1800 metrede atlayış için bir pist vardı, genellikle atlayışların buradan yapıldığı bilgisi verildi ancak biz çok şanslıydık ki pistin olduğu yükseklikte gittiğimiz saatte atlayış için yeterli rüzgar yoktu. Bu yüzden biz 2000 metreyi gördük. Atlayıştan önce bu yükseklikten aşağıya baktığımda gördüğüm manzarayı, rüzgarın beni o yükseklikte nasıl ayakta durmakta zorladığını ve kendimi yamaçtan bırakışımı hala hatırlıyorum. Havada süzülmek o kadar güzeldi ki, bir kuş gibi hafif, tüm yüklerimden arınmış, tüm sorumluluklarımdan uzak ...

Fethiye'yi tepeden izlemek de başka hani. https://www.facebook.com/Kedimiz-biz-ve-hallerimiz-1466372680119611/?ref=bookmarksDenemesi size kalmış. 😉

Nasıl atlarım diye düşününlere küçük bir sır paylaşayım. Gökhanım'ın yükseklik korkusu olduğunuz biliyor musunuz? Lunaparkta dönme dolaba binemeyen adam 2000 metreden yamaç paraşütü ile atladı ve çok mutluydu. 

Hayatta imkansız diye bir şey yoktur, yeter ki isteyin. 😏




Yorumlar

Popüler Yayınlar